Yüzyıllardır edinilen deneyimler gösteriyorki murakebe mükemmeliğin her aşamasına varmayı sağlar. Bu nedenle, her ne kadar tarikatımızın şeyhleri zikir (Allah’ı anmayı çağrıştıran okumalar), salavat (Peygamber’e (s.a.v.) niyaz edilen kutsamalar), ve okumalar yapsalar da, murakebe onların içsel çalışmalarının en önemli unsurudur.
Murakebenin kökeni Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) şu sözüne dayanır, “Allah’a O’nu görüyormuşcasına ibadet et. Zira sen O’nu görmesende O’nun seni gördüğünü bil”. Murakebe kelimenin tam anlamıyla beklemek, garantiye almak ya da korumaktır.
Sufilikte teknik bir terim olarak kullanıldığında ise, murakebe insanın kendisini dünyevi arayışlardan belirli bir süre uzaklaştırıp, arayış yolundaki kimsenin şeyhinden aldığı manevi rehberliğe önem verdiği anlamına gelmektedir.
Diğer bir deyişle açıklayacak olursak, insanın içsel varlığında ruhani merkezler mevcuttur. Eğer yol gösterildikten sonra kişi dünyevi meselelerden uzaklaşıp bu ruhani merkezlere odaklanmak isterse, işte bu meditasyon olur. Meditasyon ruhani bilgiye götürür ve Allah’a yakınlığa giden yolu açar. Eğer arayış içindeki kişi kendisini diğer amaçlardan soyutladıktan sonra oturup kutsanmayı beklerse, er ya da geç kalbinde bir çeşit faaliyet hisseder. Bu, bazen bir sıcaklık, bazen bir hareket, bazen de karıncalanma olarak yaşanır.
Arayış yolundaki kişi kalbin manevi biçimine ya da rengine odaklanmamalıdır, çünkü dikkatin bütün niteliklerin üzerinde olan İlahi Öz’e yönlendirilmesi gerekir. Meditasyonda en azından otuz ila kırk dakika oturulması gereklidir, ama özel bir oturuş pozisyonu yoktur. Başlangıçta, arayış yolundaki kimsenin zihnine bir sürü düşünce üşüşür, bu endişelenilecek bir şey değildir. Hazret’in söylediğine göre, yoga ve diğer manevi pratiklerde olduğu gibi düşüncelerimizi odaklamaya çalışmıyoruz. Biz, kalbi uyandırmaya çalışıyoruz.
Kalp uyandığı zaman düşünceler gitgide azalmaya başlar. Nihayetinde, arayış yolundaki kimse bir kendinden geçme hali yaşayıp başka bir boyuta geçer. Bu dalma hali ile uyku arasında bir fark vardır. Kendinden geçmek yok olmanın gölgesidir. Hazreti Şeyh Ahmed Faruki Serhendi (r.a.) “O gelir ve seni alıp götürür” demiştir. Ruh uykudayken aşağı alemlere yönelir ve kalbe sığınır. Ruh kendinden geçme halindeyken üst alemlere yönelir ve benliğe sığınır.
Kendinden geçme halindeyken arayan kimse bireysel varlığın farkında değildir. Arayış içindeki kişi bu haldeyken görüler veya önseziler (keşif) deneyimleyebilir. Çünkü arayış yolundaki insanın düşünce aktarımı yaşaması mümkündür, fakat bu deneyimlere çok önem verilmemelidir. Hazreti Şeyh Ahmed Faruki Serhendi (r.a.) şöyle demiştir, “Bu deneyimler, arayış yolundaki kişinin kalbini memnun etmek için vardırlar. Son varış yeri daha ileridedir.”
Hazreti Alaaddin Attar (r.a.) (ö. 1400), meditasyonun yadsıma ve onaylamayı anma uygulamasından daha iyi olduğunu söylemiştir. Meditasyon yoluyla, Allah’ın maddesel dünyaya ve ruhsal dünyaya hakimiyetinin vekilliği makamına ulaşmak mümkün olur.