Çoğu araştırmacı Cebrail (a.s.) meleğinin üç kucaklayışının da Peygamber’in (s.a.v) ilk vahiy deneyiminde bir teveccüh biçimi olduğunu göz önüne almışlardır. Cebrail’in (a.s.) Allah’tan getirdiği bilginin teveccüh yoluyla olduğu kanısına varabiliriz. Peygamber (s.a.v.), Cebrail (a.s) gelip ona okumasını söylediğinde Hira mağarasındaydı. “Ben okuma bilmem” diye cevap verdi. Cebrail (a.s) Peygamber’i (s.a.v.) kucakladı ve “Oku” dedi. Peygamber (s.a.v.) “Okuma bilmem” diye yanıtladı. Üçüncü defa Cebrail (a.s.) Peygamber’i (s.a.v.) kucakladı ve “Oku” dedi. Peygamber (s.a.v.) işte o zaman Allah’ın mesajını okudu (Kuran 96: 1-5): Yaratan Rabbinin ismiyle oku. O Rabbin ki, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana bilmediğini kalemle yazmayı öğretendir.
Bir hadise göre Peygamber (s.a.v) Hazreti Ömer’in (r.a.) elini tutuyordu. Ömer (r.a.) ona dedi ki, “Ey Allah’ın Havarisi! Sen bana kendi benliğim dışındaki herşeyden daha da yakınsın.” Peygamber (s.a.v.) şöyle yanıtladı, “Hayır, ruhumun ellerinde olduğu Rabbim’dir, ben sana kendi benliğinden bile yakın olmadan [tam anlamıyla inanç sahibi olamazsın].” Buna karşılık Hazreti Ömer (r.a.) “Her nasılsa, artık Allah yoluyla, sen bana kendi benliğimden bile daha yakınsın” dedi. Peygamber (s.a.v.) dedi ki, “Ey Ömer, işte şimdi [sen bir inanansın].” Bu durum hiç şüphesiz yönelme/teveccüh sonucu oluşmuştu.
Sözü edilen bu olay Hazreti Alja bin Ka’b (r.a.) tarafından aktarılmıştır: “Ben camideyken bir adam geldi ve dualarını okumaya başladı. Kuran-ı Kerim’i bana hiç te doğru gelmeyen bir şekilde okudu. Sonra başka bir adam daha geldi ve Kuran-ı Kerim’i başka bir şekilde okudu. Peygamber’e (s.a.v.) gidip bu insanların Kuran’ı nasıl okuduklarını söyledim. Peygamber (s.a.v.) her iki adama da Kuran-ı Kerim’i okumalarını söyledi, onlar da okudular. Peygamber (s.a.v.) her ikisinin de doğru okuduğunu söyledi. Kalbim cahiliyet döneminden bile güçlü olan şeytani bir şüphe duygusuyla dolmuştu. Peygamber (s.a.v.) halimi görünce eliyle göğsüme vurdu. Bayağı terlemeye başladım, yaşadığım şaşkınlık ve korku Allah’ı gördüğümü hissettirecek kadar güçlüydü.
Bu örneklere ek olarak diğer birçok örnek manevi teveccühün etkilerine kanıt olarak gösterilebilir. Bununla beraber, manevi teveccüh ve manevi yakınlık bu etkinin hakiki kökeni değildir: Allah (Muhammed’e (s.a.v.)) şöyle buyurmuştur: Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.(Kuran 28:56). Nihai hedefe erişmek Allah’ın lütfu olmadan mümkün değildir, oysa rehberlik yoluyla, sünneti, evliyaların, şeyhlerin ve vekillerinin sözlerini, hareketlerini, topluluklarını ve manevi hizmetlerini takip ederek bu imkansızlık ortadan kalkar.