Şâzelî tarikatı adını Şeyh Ebu’l Hasan eş-Şâzelî’den (M.S. 1196/1197 – 1258) almıştır. Şeyh Ebu’l Hasan eş- Şâzelî, Fas’ın kuzeyinde Ceuta’ya yakın Gomara’da dünyaya geldi. İslam Hukuku (fıkıh) ilkeleri üzerine Kayrevan Medresesi’nde eğitim aldı.
Daha sonradan birçok ülkeye seyahat etmiştir. Şâzelî’ye ülkesine dönüp, önemli Fas’lı manevi öğretmen Mulay Abdüsselam bin Meşîş’i bulmasını söyleyen Sufi Şeyh Vâsıtî ile Irak’ta tanışmıştır. Şâzelî de aynen öyle yapmış, kendisini Allah’ı anma yoluna uyumlayan bu manevi üstadın yakın takipçisi haline gelmiştir. Mulay Abdüsselam’la tanıştığında, abdest aldıktan sonra şöyle demiştir, ‘Yüce Allah, bildiklerimden ve deneyimlerimden arındım, öyle ki bu Şeyh’in bana verecekleri dışında bana gelecek hiçbir bilgi ve deneyime sahip değilim.’
Şeyh Ebu’l Hasan eş-Şâzelî Fas’tan İspanya’ya gitmiş ve İskenderiye’ye yerleşmiştir. Yaşamının ileriki dönemlerinde, ona manevi üstadının kim olduğu sorulduğunda, ‘Mulay Abdüsselam bin Meşîş’in yakın takipçisi (müridi) idim, ama artık insan bedenindeki hiç kimsenin müridi değilim’, cevabını vermiştir.
Şeyh eş-Şâzelî’nin halifesi olup bu tarikatın bir sonraki manevi üstadı haline gelen Şeyh Ebu’l-ʿAbbâs el-Mürsî (ö. 1288), kendisine manevi üstadının kim olduğu sorulduğunda şöyle yanıtlamıştır, ‘O bana kırk ilim verdi. O, kıyıları olmayan bir okyanus idi.’
Şeyh eş-Şâzelî’nin hem İskenderiye’de hem de Kahire’de, yalnızca halk içinden değil, aynı zamanda yönetici sınıftan da yüzlerce takipçisi olmuştur. Takipçilerine, günlük hayatlarını yaşarlarken aynı zamanda Allah’ı anma ve tefekkür yolundaki bir yaşam biçimini yaşamalarını salık vermiştir. Herhangi bir mesleği olmayan herhangi birini bu yola inisiye etme fikrini beğenmiyordu. Takipçilerine verdiği öğüt, İslam’ın öğretilerini bu dünyadaki kendi yaşamlarına uyarlamaları ve varoluşlarını dönüştürmeleriydi.
Şeyh Ebu’l Hasan eş-Şâzelî’nin yazdığı birçok metin içinde en tanınmış olanı “Hizbü’l-Bahr” adlı münacattır.