Hazreti Hafız Hamid Hasan (r.a.) 1871-72’de Azamgarh’da dünyaya geldi. Babası, Çiştî Şeyhi Mevlana Necâbet Ali Şâh’ın müridi (r.a.) Mian Karim Bekş’tir (r.a.). Annesi de aynı hocanın müridesi olup aynı şekilde maneviyata yatkındı. Mian Karim Bekş’in (r.a.) kendisi de sonunda hoca ve şeyh olmuştur.
Mian Karim Bekş (r.a.), önce kendi oğlunu, sonra da bir genci Şeyh Necâbet Ali’ye (r.a.) tanıttı. Şeyh dikkatini Mian Karim Bekş’in oğluna yöneltip ve belki de onun içsel kabiliyetlerini ölçüp, Mian Karim Bekş’e (r.a.) oğlunun manevi yeteneklerini örtbas etmesin diye ona örgün eğitim vermemesini söyledi.
Mian Karim Bekş (r.a.), hocasının tavsiyesine uyup onu oğlunun eğitiminin Arapça’yı ve Kuran’ı öğrenmeye yönelik olacağına dair temin etti. Oğlu böylelikle Kutsal Kuran-ı Kerim’in tümünü öğrenip ezberlemiş bir Hafız oldu.
Öğretmeniyle olan ilişkisi
Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh (r.a.) Mian Karim Bekş’in (r.a.) müridiydi. Mian Karim Bekş (r.a.) öncelikle Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh’ı (r.a.) çağırıp oğluyla tanıştırdı. İkisinin bu karşılaşması bir simyacının bir felsefe taşıyla karşılaşması gibi birşeydi. Hazreti Hamid Hasan (r.a.), Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh’a (r.a.) kendini tamamiyle adamış bir öğrencisi haline gelmiştir.
Hazreti Hamid Hasan (r.a.) 1901 yılında Burma’dayken Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh’ın (r.a.) hasta olduğunu belirten bir mektup aldı. Hemen geri döndü, fakat vardığında değerli Şeyh’i vefat etmişti. Merhumun eşi, ona halife seçildiği haberini verdi. Hazreti Hamid Hasan (r.a.) bayağı şaşırmıştı, ve bu büyük sorumluluğu kaldırabilecek kadar vasıflı olup olmadığına dair şüpheliydi. Şeyh’in eşi de bu kararı sorguladığında, Şeyh ona zamanında “onun için yardıma hazır olacağım” demişti. Bunu duyan Hazrat Hamid Hasan (r.a.) kendini daha güvende hissetti. Kendini yeni görevini anlamaya adadı.
Planlama ve disiplin
Hazreti Hamid Hasan’ın (r.a.) yaşam tarzı, disiplin ve kontrollü olma adına bir modeldi. Tüm zamanını düzenlenmiş, her daim dikkati ve farkındalığı yerinde bir şekilde harcamıştır. Sabahtan akşama kadar, zamanının her dakikası dengeli bir şekilde dünyevi ve manevi sorumluluklarını yerine getirme üzerine kuruluydu. Bu, günümüz modern dünyasındaki Sufi öğrencilerinin yaşamlarında bir amaç haline gelmiştir.
Akşam namazını kıldıktan sonra bir saat kadar meditasyon yapardı, ardından Yatsı namazını kılar, ve doksan dakika kadar süren Durud Şerif’i zikrederdi. Sonrasında akşam yemeğini yerdi, ve öğrencileriyle yararlı olacak dinî konularda konuşurdu. Öğrencilerini bir vakte kadar böyle yanında tutardı, sonra da akşam saat on bir civarlarında “şimdi gidip uyuyun, ama sabahın üçünde kalkın” derdi. Kendisi o saatten önce uyanır, Teheccüd namazını kılar ve zikrederdi. Çoğu geceyi bu şekilde geçirse de, bazen Yatsı namazından sonra meditason yapar ve manevi uygulamalarını şafak sökene kadar yapmaya devam ederdi.
Sabahları hep zinde ve dinlenmiş görünür, ekinlerini gözetmek ile ilgili işleri yapmaya koyulurdu. Tarladayken öğrencileri de katılırdı ona, ve o da öğretmeye devam ederdi. Öğleden sonra yemek arası, Öğle namazı, meditasyon, Kuran okuması ve manevi teveccühler için ara verirdi. Sonra da kısa bir uykunun ardından tarlalara geri dönerdi.
Şeyh Hamid Hasan (r.a.) Haziran’dan Ocak’a kadar evde kalıp, toprağını idare etme işleriyle uğraşırdı. Mahsul toplama ve bir sonraki sezon için tohum ekme işlerini hallettiğinde, toprak işlerinin idaresini oğullarına devreder, tarikatın işlerini ilerletmek ve yaymak için yıllık seyahatine çıkardı. En az üç ayını buna ayırırdı.
Yıllar geçtikçe planını uygulama konusunda tutarlı davranır, öğrencilerini de aynen bu şekilde kendilerini adamaları için teşvik ederdi. Onlara kendi hocası Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh’ı (r.a.) takip etmelerini salık verip, “Ağacı tanıtan onun meyveleridir” derdi. Hazreti Seyyid Abdul Bâri Şâh’ın (r.a.) mecazi anlamda meyveleri olan öğrenciler, tarikatımızın iz bırakmış en önemli hocalarından Hazret’in (r.a.) suretine benzer bir şekilde kendilerini geliştirmelidirler.
Manevi Teveccüh
Hazreti Hamid Hasan (r.a.) bir keresinde seçkin bir öğrencisi (ve halefi) olan Hazreti Muhammed Seid Han’ı (r.a.) tarikatın işlerini yapmak üzere bir yolculuğa gönderir, fakat öğrencisi aklı karışmış bir halde hemen geri döner. Hazreti Hamid Hasan (r.a.) ona herşeyin yolunda olup olmadığını sorduğunda, Hazreti Seid Han (r.a.) hiçbir açıklama yapmaz. Hazreti Hamid Hasan (r.a.) öğrencisine öyle güçlü bir teveccüh yapar ki sanki gözlerinden çok parlak bir ışığın berrak dalgaları yayılır. Bunun etkisi ile Hazreti Muhammed Seid Han’ın (r.a.) yolundaki tüm engelleri kaldırmaktır amacı.
Hazreti Hamid Hasan (r.a.) manevi teveccühe çok önem vermiştir. Kalpten karanlık tabakaları kaldırmak için teveccühün mühim olduğunu belirtmiştir.
Evlat edinmek
Şeyh Hamid Hasan (r.a.) bir gece bir rüya görür. Rüyasında bir insanın vefat ettiğini ve kalbindeki ışığı görür. Bu insanın kalbinde böylesine bir ışığa sahip olmasının nedenini, hayatı boyunca neler yaptığını merak eder. Öğrenir ki bu adam öksüz bir çocuğu evlatlık edinip kendi çocuğuymuş gibi yetiştirmiştir.
Şeyh her erdemli davranışın beraberinde nimetleri de getirdiğini söylemiştir. Biyolojik çocukları olmasına ragmen, kendisi de öksüz bir çocuk evlatlık edinip onu yetiştirmeye karar verir.
Çalışmaya ve hizmet etmeye ilişkin tutumu
Hazreti Hamid Hasan (r.a.) Şeyh olduğu için kendisine özel muamele gösterilmesine karşı koyardı. Öğrencilerine eşit bir şekilde ve saygıyla davranırdı. Bir keresinde bir düğüne katılmak için yolculuğa çıktıktan sonra trenden tanıdıklarıyla indiğinde kendisine varacağı yere götürülmek üzere bir araç ayarlandığı söylendi. Fakat yanındaki herkese yer yoktu bu araçta. Onların teklifini böylelikle geri çevirdi, ve onu davet edenlere oraya yanındakilerle yürüyerek varacağının iletilmesini istedi. Mayıs ayının yakıcı sıcağında diğerlerine saygısından dolayı birkaç mil yürüdü; ruhu işte böylesine mütevazi ve cömertti. Geri dönerken ise kendisiyle gelen herkesi geri götürmesi için araçların ayarlanmasını sağladı.
Hazreti Hamid Hasan (r.a.) öğretmeni Seyyid Abdul Bâri Şâh’ın (r.a.) türbesiyle bitişik bir arsa satın alıp saliklerin kalması için oraya bir bina inşa ettirdi. Gün boyunca işçilerin yanında bulunduğu için inşaat sürecinin her aşamasına tanık olmuştu. Bu olayı izleyen biri Seyyid Abdul Bâri Şâh’ın (r.a.) seçkin halinden o kadar etkilenmişti ki onun kim olduğunu araştırıp sorduğunda Azamgarh’ın Pir’i (Kutsanmış Adamı) olduğu yanıtını aldı. Bu şahıs bir fırsatını bulup kendisine neden bu kadar tanınmış bir insan olduğu halde inşaat bölgesinde çalıştığını sordu. Hazreti Hamid Hasan (r.a.) ona, yoğun emek harcayıp hizmet etmenin bir zorluk değil bir onur olduğunu söyleyerek yanıt verdi.
Dünyevi mesleği bağlamında çiftçi olmasına rağmen Sufizm’in Doğu Hindistan’a yayılması konusunda kendisinin büyük katkıları olmuştur. Buna rağmen, gelmiş geçmiş önemli Sufilerin arasında en mütevazi ve en gerçekçi olanıdır. Hayattaki başarılardan söz etmesi istendiğinde, beraberinde “bir kaç aydınlanmış kişi” getirirse bunun başlı başına bir başarı olabileceğini söylemiştir.