Sufi öğretilerine göre İlahi Öz’ü deneyimleme yolu kişinin kendinde başlar. Kendisini idrak eden Allah’ı da idrak eder. Allah bizimledir, fakat bireyler Yüce Yaradan’ı gözlerine inen cehalet perdeleri ve kalplerini kaplayan pastan ötürü göremezler. Ortalama insan ben-merkezcidir. Ancak kalbi cilaladıktan ve benliği arındırdıktan sonra perdeler kalkar, pas yok olur ve gözler Allah’ı görebilecek duruma gelir.
Sufi üstadlar yılların verdiği deneyimle sözü edilen tarzda bir arınmayı sağlayabilmek için bilimsel bir yöntem geliştirip, insanların, aklın yanısıra, iç dünyada bilgiye kavuşma işlevi gören diğer şuur merkezlerine de sahip olduklarını keşfetmişlerdir. Bu merkezlerin en önemlisi kalptir. Sufizm hocaları özenle yaptıkları çalışmalar doğrultusunda, kalbi faaliyete geçirme tekniklerini mükemmelleştirip derin bir sezgi ve farkındalık geliştirmişlerdir.
Cilalanan kalp hakikat ışığını yakalayan bir aynaya dönüşüp kişinin bilinç düzeyinde bunu yansıtır. Bu ışık yoluyla, maddi olayların da ötesinde, evrendeki herşeyin ondan yansıdığı bir Varlık’ın mevcudiyeti anlayışı gün ışığına çıkar. Kişinin kendi varlığı Yüce Varlık’ı yansıtır.
İlahi potensiyeli keşfedip gerçekleştirmek, sağlam bir inanç ve hakikat kesinliğine yol açar. Kişi ancak o zaman bir yağmur damlasının okyanusa teslimi gibi Yüce Yaradan’a teslim olur. Böylelikle Allah’ın iradesi doğrultusunda dilemeye başlar, ve bütün eylemler sadece Allah adına yapılır.
Arayış yolundaki insan bencillikten uzak bir itaat etme hali ile her olay ve vaziyette İlahi olanın varlığını fark etmeye başlar. Allah bilinci o şahsın her anını kaplar. Kişi böylece Yüce Yaradan’ın halis kulu haline gelir. Öyle ki, Sufizm aslında içsel ve dışsal bir doğruluktan (hulus) başka bir şey değildir.
Sufizm yalnızca bireyin arınmasına dikkat etmez. Salik (manevi yolcu) bencillikten uzak olmaya önem verirken, aynı zamanda içgörülerini içinde bulunduğu toplumun, ülkenin, ve genel anlamda insanlığın sosyal ve kültürel durumunu geliştirmeye adar. Bu hizmete bağlılık hali Sufizm’i dinamik, kişisel ve evrensel her düzeyde dönüştürücü bir güç haline getirir.
Tarihsel olarak, rasyonel ve entelektüel boyuttan beslenen insanlar Sufizm’i, gerçek bilgiden ziyade onu uygulayanların hayal gücünden kaynaklanan kurgusal bir amaç olarak görerek reddetmişlerdir. Günümüzde insan bilinci, kuantum fiziği, biyoloji, kimya ve psikoloji alanlarında çalışan araştırmacılar, Sufizm’in ilkelerine paralel sonuçlara ulaşmaktadırlar. Örneğin, çoğu bilim insanı her olayın temelde birbiriyle bağlantılı olduğunu dikkate almaktadır.
Olaya Allah’ı merkez alan bir açıdan bakmasalar da, içgörüleri mutasavvıfların İlahi Birlik’e ilişkin asırlık farkındalıklarını yankılamaktadır. Sufizm’in hocaları ve öğrencileri, ortak anlayıştan yola çıkarak bilim insanlarıyla diyalog içerisinde olup aradaki boşlukların kapatılmasına aracı olmakta ve daha fazla sayıda bireyin hayattaki manevi perspektifi fark etmesine yardım etmektedirler.
Çoğu öğretide olduğu gibi Sufizm de doğru düzgün eğitim almamış insanların etkisi altında kalmıştır ve bozulmuş yöntemler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Sufizm’in ne olduğunu anlatmak, onun ne olmadığını anlamayı dikkate almayı gerektirir. Sufizm öncelikli olarak güç ya da entelektüellik ile ilgili değildir. Sufizm daha etkili kişisel bir yetkinlik hali, şifacılık yetenekleri, psişik güçler ya da benzerleri gibi kültürel uygulamaların bir karışımı ya da egoyla meşguliyete bağlı değildir.
Sufizm, öğretmenlerin ya da kurum yöneticilerinin geçimlerini sağlamalarına uygun tasarlanmamış ve öğrencileri sürekli bir mistifikasyon halinde tutmayı kasten amaçlamamıştır. Herşeyi kendi kendilerine sentezlemeye eğilimli Batı’lılar, Sufizm’i tüm din ve mezhepleri birleştiren bir öğreti olarak kabul edebilirler. Bu da Sufizm’in odak noktasını yanlış temsil eden bir düşüncedir. Hiç şüphesiz insanların manevi potensiyellerinin gelişimi tahammülsüzlük, bağnazlık, önyargı ve anlaşmazlıkları yok edebilir. Fakat bunlar Sufizm’in hedefleri değil ikincil sonuçlarıdır.
Her ne kadar etkisi azalmış türevleri bol miktarda bulunsa da, Yüce Yaradan’ın da lütfu ile Sufizm’in özü korunmaya devam edilmektedir. Sufizm, sunduğu ilkeleri post-modern zamanlarda bile kendi niyet ve eylemlerimize temel alabildiğimiz için gerekliliğini korumaya devam eder. Sufilik yolu, dış dünya ve içsel uygulamalar arası dengeyi – hayatın akışı arttıkça daha da önemli hale gelen dengeyi – sağlamayı teşvik eder.
Diğer eğitim biçimleri, yetenekleri, mesleki vasıfları ya da karakteri geliştirmeye yönelik ya beden ya da zihin odaklıdırlar. Sufizm kalbi eğitir. Adaylar kalbin evrensel bilinci derinden araştırma kapasitesini geliştirerek hayatlarına rehber olacak ve Allah’ı ve kendilerini anlamalarını sağlayacak içgörüler kazanırlar. Zihin değil, ancak uyanmış bir kalp Allah bilincine erişebilir. Sufilik yolunda ilerleyenler kalbin uyanışına ilişkin sırları keşfederler. Bu şahıslar, “Rabbinizin kapları salih kullarının kalpleridir. Bu kalplerin O’na en sevgili olanları, en müşfik ve en duyarlı olanlarıdır” (el-Taberani) diyen Hazreti Muhammed’e (s.a.v.) sunulan bilginin farkına varıp onu yaşantısallaştırırlar.